Kurumların geleceğini şekillendiren bu nedenle de en önem verdikleri konu kuşkusuz “Etkin Yönetim”. İnsan Kaynakları uzmanları olarak sıklıkla bu konuya yönelik çalışmaların içinde yer alıyoruz. Yönetim becerileri ve stratejik düşünce üzerine eğitimler düzenliyor, faaliyetlerimizi kurum stratejilerine ve yönetim kararlarına paralel olarak şekillendiriyoruz.
Dün İstanbul’da yönetim üzerine iki önemli programa
katıldım. Bu programlardan ilki Yapı Kredi Bankacılık Akademisi tarafından
düzenlenen “Strateji” konulu Akademi Zirvesi 2013, diğeri Peter Drucker Türkiye
İnisiyatifi tarafından düzenlenen “Yönetim” konulu paneldi.
Akademi Zirvesi 2013’ün konuğu, 2011 yılında yayımladığı
“İyi Strateji, Kötü Strateji” isimli kitabı ile büyük ses getiren ve günümüzün
yönetim alanında en önemli 50 ismi arasında yer alan Richard Rumelt idi. Rumelt
konuşmasında; iyi bir strateji için mutlaka üstesinden gelinecek bir zorluğun olması
ve bu zorluğun nasıl aşılacağının adım adım gösterilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca
“iyi strateji”nin sadece düşünce boyutunda kalmaması gerektiğini, mutlaka
aksiyona dönüşmesi gerektiğini vurguladı.
Rumelt konuşmasında, Steve Jobs’ın 1997’de tekrar Apple’ın
başına geçmesinin ardından uyguladığı stratejiyi ve izlediği adımları “iyi
strateji” örneği olarak verdi. Genelde izlenen yol olası bir satış durumunda
şirketin değerini arttırmak için şirketi büyütme stratejisi izlemek iken Jobs
bunun tam tersini yapmıştı. Şirketin faaliyetlerini çekirdek bir alanda
odaklamaya ve maliyetlerini azaltmaya yönelik adımlardan oluşan (şirketin ürün
çeşitliliğinin 15 modelden tek modele indirmek, ulusal dağıtımcı şirketi
sayısını 6’dan 1’e indirmek, üretim faaliyetlerini Tayvan’a taşımak, müşterilere
doğrudan satış yapmak için web sitesi kurmak gibi) bir strateji uygulamıştı.
Kötü stratejiye gelince… Nasıl ulaşılacağının net
olarak belirtilmediği vizyon cümleleri veya sadece performans ve karlılık
artışı öngören hedefler “olmayan stratejiye” diğer bir deyişle “kötü stratejiye”
örnek olarak verilebilir. Rumelt’e göre “kötü strateji”nin ortaya çıkmasının nedeni zorlu seçimleri yapmaktan kaçınmak ve liderlerin problemin asıl nedenini tam olarak
belirleyememesi.

Katıldığım ikinci program Peter Drucker Türkiye
İnisiyatifi tarafından gerçekleştirilen bir paneldi. 2013 yılında kurulan inisiyatif,
Türkiye’deki yönetim anlayışına Drucker bakış açısını kazandırmayı ve bu alanda
katkı yapmayı hedefliyor. Panele geçmeden önce yönetim teorisinin önde gelen
isimleri arasında yer alan Drucker hakkında kısaca bilgi vermek isterim. Drucker
(1909-2005) modern yönetim teorisinin kurucusu kabul edilen bir yazar,
akademisyen ve danışman. 95 yaşına kadar aktif olarak devam ettiği meslek
yaşamı süresince 38 kitap ve çok sayıda makale yayımladı. 21 yıl boyunca New
York Üniversite’sinde hocalık yaptı ve yaptığı çalışmalarla yönetimin bir bilim
ya da sanat değil, bir meslek olduğunu gösterdi. Onu tanıyanların söylemiyle
(Jim Collins, “Gün Gün Drucker” kitabı önsöz) öğrenmekten hiç vazgeçmeyen ve kendisini
her zaman öğrenci olarak gören bir düşünürdü.
Dün katıldığım panelde farklı alanlarda yöneticilik
deneyimi olan 12 konuk, Peter Drucker’ın yönetim alanındaki öğretileri
üzerinden Türkiye’deki yönetim deneyimlerini paylaştılar. Oturum süresince 3 temel konu vurgulandı.
İlk konu yöneticilerin kendilerine “Ne”
ve “Nasıl” sorularının yanı sıra “Neden” sorusunu sormaları gerektiğiydi. Yöneticiler
kendilerine “Çalışanlarım bu şirkette çalışmayı neden istesin?” ve “Müşterilerim
şirketimi neden tercih etsin?” sorularını mutlaka sormalılar. Çünkü hem
çalışanlar hem de şirketin asıl sahibi olan müşteriler kendileri için anlam taşıyan
kurumlarla çalışmayı tercih ediyorlar. Bu sorunun ve yanıtının önemini yazar Simon Sinek, “Mükemmel Liderler Bir Harekete Nasıl İlham Verirler” başlıklı
konuşmasında çok güzel anlatıyor. İzlemenizi öneririm.
İkinci konu, Y Kuşağı ve bu kuşak çalışanların yönetim konusundaki
beklentileri oldu. Ortak görüş, Y Kuşağının yönetilmeyi değil yönetime ve tüm
karar süreçlerine dâhil olmayı beklediği yönündeydi. Drucker’ın katılımcı
yönetim anlayışıyla paralel olarak yeni kuşak çalışanlar dâhil tüm çalışanların
yönetim ve karar süreçlerinde aktif rol alması, etkin bir yönetimin olmazsa
olmazlarından.
Panelde gündeme gelen üçüncü
konu ise yurtdışı kaynaklı öğreti ve uygulamaların Türkiye’nin kültürü,
mevcut yapısı ve geçmiş deneyimleri göz önüne alınarak uyarlanması gerektiği
oldu. Panelde konuşmacı olan Kurumsal Yönetim Derneği Koordinatörü Güray
Karacar, dernek tarafından Türkiye’ye yönelik yönetim rehberleri
hazırlandığından bahsetti. Bu rehberler Türkiye’deki şirketlere, özellikle KOBİ’lere;
kurumsal yönetimin gereklerini anlatmayı hedefliyor. Hazırlanan rehberlere bit.ly/1gpEkp5 adresinden ulaşabilirsiniz.